Hatalarımız, kendimize güvensizliğimiz, güven patlamalarımız, sabırsızlıklarımız, korkularımız, endişelerimiz, savunmasızlığımız, coşkumuz, dobralığımız, suskunluklarımız, ötekileştirmemiz ya da grubumuza, oyunlarımıza(!) dahil edişlerimiz, bitmek tükenmek bilmeyen enerjimiz ya da pencereden diğerlerini seyredilişlerimiz. Çocukluktan… Hiçbir yere gitmeyen, hep bizimle olan ve bizde kalan…
Yetişkinleri temasa edin. Hepsi hayatının akışında aslında çocukluğunun bir döneminde oyalanır durur. Bazıları o çocuğu yok sayar, nadir kısmı da farkına varır onun, şefkat gösterir, yeniden büyütür, kendi kendine anne babalık eder, böylece kendini tanımaya ve sevmeye başlayabilir. İşte ancak o zaman, gerçek bir yetişkin olabilir. Gerçek bir yetişkin ise olgunluğuyla etrafını da güzelleştirir. Öfkelendiğimiz insanların, kırıp döktüklerimizin, istismar ettiklerimizin, haksızlığa uğrattıklarımızın, yok saydıklarımızın, nefretle yaklaştıklarımızın her birinin içinde kendi yaşadıklarını, deneyimlediklerini, öğrenciliklerini diğerlerine yansıtan küçük bir çocuk var aslında. O hiçbir yere gitmeyen çocuk… Bunu fark etmek, o çocuğu görebilmek, onu anlayabilmek, ona dokunabilmek hem o yıkıcı duygular beslediğimiz yetişkine olan merhametimizi, hem de çocuklara vermemiz gereken esas değeri hatırlatacak bizlere. Boşuna demiyor sair, içindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır diye. İşte bu yüzden önemlidir çocukluğumuz, çocuklarımız…
Bu yüzdendir ki çocuk sahibi olan bireyler yahut çocuklarla iç içe olan eğitimciler o kadar şanslılardır ki… Yetiştirmekte, geliştirmekte oldukları çocukla beraber kendi çocukluklarına gitme yolları açılır, çocukluk yaralarını sarabilir, o çocuğa sarılabilirler. Kendilerine tanıklık edebilirler. Böylelikle de yetiştirdikleri çocuklara daha iyi eşlik edebilir, psikolojik ihtiyaçlarını duyabilir, kendileri olmalarına, kendilerini ortaya koymalarına yardımcı olabilir, hayal güçlerini destekleyebilir, sözün özü en sağlıklı desteği verme imkânına kavuşabilirler. Yetişkin ve çocuk birbirini böyle iki yönlü bir döngü içinde besleyip geliştirebilir. Özdemir Asaf da belki de bunu görmüş ve demiştir ki,
“Çocuklar oynuyordu
Düşlerimin içindeki
Bayram yerlerinde
Ben onlara
Hiçbir zaman
Kapalı perdeleri göstermedim
Kapalı kapıları göstermedim.”
Elif Çolakoğlu Kaya