“Aile” kavramı anne, baba ve çocuklardan oluşan yapı olarak tanımlansa da kültürden kültüre farklı tanımları bulunabilmektedir. Türk kültürüne bakıldığında aile kavramı; anne, baba ve çocuğa ek olarak eşlerin anne-babaları ve birinci dereceden yakın akraba olan bireyleri de kapsayan bir yapı olarak karsımıza çıkmaktadır. Türk kültüründe aile yapısının aile üyelerinin birbirine bağlılığı ve bağımlılığına dayandığı; ebeveynlerin çocuklarını yaşlılıkta bakım veren kişi olarak gördükleri ve bu nedenle kendilerine yakın ve vefakâr olmalarını istedikleri gözlenmektedir (Kagitçibasi, 1982, 1984).
Çiftler arasında özellikle, kadının aile ile ilgili konularda yaşanan sorunlardan daha çok etkilendiği belirtilmektedir. Ayrıca kayınvalidenin akrabalık ilişkilerinde etkin olmasının ve oğlunun kendi sorumluluklarını üzerine almasının gelin-kayınvalide arasında çatışmalara yol açtığı gözlenmiştir (Labada, 1994).
Kayınvalidenin oğlunun evliliğinde de baskın olma isteği, oğlunu kıskanması, gelinin bağımsız olmayı istemesi gibi nedenlerle gelin-kayınvalide arasında yaşanan çatışmalar psikiyatrik ve psikolojik rahatsızlıklara da yol açmaktadır. Bununla birlikte toplumsal yapı içeresinde gelin ve kayınvalideye atfedilen katı toplumsal roller, kayınvalide ile ilgili stereotipiler ve önyargılar gelin-kayınvalide arasındaki ilişkiyi de etkilemektedir. Kayınvalideye atfedilen stereotipilerden bazıları su şekilde olabilir:
“Kayınvalide sakınılacak kişidir.”
“Kayınvalide rahatsızlık verir ve problem çıkarır”
“Kayınvalide her şeyi bilir hiç yanlış yapmaz”
“Kayınvalide kötüdür” (Stopu, 1966).
Böyle bir önyargıya sahip gelin kayınvalidesi ile olan ilişkilerinde bu önyargıya göre hareket edebilir. Bununla birlikte kayınvalide de geline atfedilen rolleri ile ilgili beklentilerini, gelinini bağımsız bir birey olarak düşünmeden yerine getirmesini bekleyebilir. Sonuç olarak karşılıklı beklentiler karşılanmadığında ve ilişkiye belli önyargılarla başlandığında gelin-kayınvalide arasında çatışma yaşanması kaçınılmazdır.
Bu noktada asıl sorumluluk erkeğe düşmektedir. Erkek, yeni bir aile kurduğunun bilincinde olup hem annesine hem de eşine karsı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bunun içinde erkek kendi eşi ve annesi arasındaki sınırları iyi belirlemelidir. Erkek bir taraftan evli ve ayrı bir evi olduğunu düşünmeli bir taraftan da ebeveynlerine karşı olan görevlerine yerine getirmelidir. Kayınvalide belirtilen şekilde evliliğe ve geline müdahalede bulunduğunda ya da gelinini kontrol etmek istediğinde erkek; birey gibi davranmalı, taraf tutmamalı ve “hakkaniyet” duygusuyla hareket etmelidir. Ancak en önemlisi erkeğin kendi annesi ve eşini karşı karşıya getirmeden, annesine ve eşine karşı farklı rolleri ve sorumlulukları olduğunu göz önünde bulundurarak ve hissettirerek, onları sakinleştirmeli ve her ikisinin de özel olduklarını hissettirmelidir. Annesine evlat, eşine koca gibi davranmalıdır.
Evlilik yeni bir aile kurmak ve o aile ile ebeveynlerden ayrılıp onlardan bağımsız olmak anlamını taşıdığı için kayınvalide ile aynı evde oturmak gelin-kayınvalide arasında çatışmalara neden olabileceği gibi doğru bir karar da değildir. Gelin ve kayınvalide, evlilik bağı ile yakın akraba olmuşlarsa bile birbirlerine özellikle evliliğin ilk başlarında yabancıdırlar. Bu nedenle aynı evde iki yabancının (gelin-kayınvalide) birbirlerine ve düzene alışırken, kendi istek ve arzularını ortaya koyarken çatışma yaşaması sık gözlenebilecek bir durumdur. Sürekli engellenme, çatışma yasama ve problemleri çözememe durumu her iki taraf içinde ciddi psikolojik ve psikiyatrik sorunlara da yol açabilmektedir.
Mehmet TEKNECI (M.D)
BAÇTE Birey Aile Çocuk Terapileri Enstitüsü