Korkuyorum Anne

Anne olarak bizler çocuğumuzu doğumdan itibaren sütümüz, ilgimiz, sevgimiz, sesimiz, bakışımız ile beslemeye başlarız. Bebek ihtiyaçlarının her an giderilmesine alışık olduğu durumdan kendinin de birey olduğunu anlamaya başladığı sürece kadar bu böyle devam eder. Farklılığı hissetmeye başladığı süreçte onu ne kadar iyi desteklersek, bebekte ilk özgüven tohumlarını atmış oluruz. Şayet bizler bu ilk ayrılma sürecinde çocuğumuz ile yeterli ilişkiyi kuramaz, telaşa kapılır, onu yeterince destekleyemeyip yapabileceği şeyleri onun yerine yaparsak bu kendine güven yolculuğunu sekteye uğratmış oluruz. Kaygımızın farkına varabildiğimiz ve bunu olumluya dönüştürebildiğimiz noktada ise çocuğumuza bu güven yolculuğunda eşlik edebiliriz.

Yaşadığı bu güven zedelenmeleri, ileride annesiz bir şey yapamama, anneye aşırı bağlanma ile sonuçlanabilir. Çocuğun anneden ayrılıp sosyal ortama atıldığı ilk çevre olan okul, çocuğumuz için bir canavara dönüşebilir. Öyle ki bu canavar; çocuğu anneden saatlerce ayırmakta, annesini özlemesine sebep olmakta, çocuğa da bazı sorumluluklar yüklemektedir. Okul fobisinin de temelinde de bu durumun varlığından söz edebilirim.

Okul fobisi ile ilgili çocuklarla yaptığım görüşmelerde genelde al olanın çocuğun anneden ayrılmasından çok, annenin çocuktan kopuşu olduğunu gözlemliyorum. Yani bizde sorun anneden ayrılamayan çocuktan çok, çocuktan kopamayan anneler.

Kapıda çocuğu ile ayrılırken ‘Bak ben gidiyorum, sakin ağlama, ağlarsan………. Olur’ tehditlerini, ‘Yavrum kalabilirsin değil mi kendin, ben gideceğim ve burada yalnız kalacaksın.’ temalı serzenişlerini, kaygılı ‘Bak emin misin, gidiyorum ben?’ bakışlarını görüyorum. Bunun neticesinde çocukta neler oluyor dersiniz?

‘Acaba okul kötü bir yer mi? Baksana annem de bırakıp emanet edip gidemedi. Acaba kalamaz mıyım ben annemsiz, galiba kalamam, baksana annemin bakışlarına, akşamdan beri de okulda yanımda olamayacağından bahsediyor, sanırım ben korkmaya başladım…’ Sonuç olarak ağlaşma nöbetlerimiz başlıyor. Çocuğun kendine güveni de kırılmış oluyor diyebilirim. Okul fobisi ile başlayan bu süreç eğer bunu sağlıklı atlatamazsak sınav kaygısı, başarı kaygısı, evlilik kaygısı, ölüm ve gelecek kaygısı vb. ile yer değiştirerek devam ediyor.

Hepimiz ilerde kendine güvenli, sosyal, iletişimi iyi çocuklarımız olsun istiyoruz, kim istemez ki… İşte tam da bu sebeple ne kadar zorlanacağımızı bilsek de kaygımızı hissettiğimiz anda, şimdi burada ne oluyor diyebildiğimiz, duygumuzun farkına varabildiğimiz noktada çocuğumuz ve kendimizle alakalı güzel bir adım atmış olacağız. Bu adımla birlikte de önce kendine güvenini sonra da bağlı ve özgür bir birey olarak kendini ortaya koymasını bekleyeceğiz. Bu sebeple de çocuklarımızla iletişim konusunda birkaç önerim olacak:

Lütfen yapabilecekleri konularda onları destekleyelim, ancak onların adına yapmayalım.

Seslerine kulak verelim, dinleyelim.

Duygularını anlamaya çalışalım.

Ben diline özen gösterelim: Böyle yapınca beni çok kızdırıyorsun yerine böyle davrandığın zamanlarda kendimi kırılmış/üzgün/kızgın hissediyorum gibi…

Göz teması kurarak ve beden duruşumuzla da onun seviyesine inerek iletişimde olmaya özen gösterelim.

Yaptığı olumlu şeyleri görmezden gelmeyelim.

Her çocuk övgüyü hak eder, şımaracak korkusuyla cimri olmayalım.

Ve belki de en önemlisi, bebekliğinden itibaren oyun oynayarak vakit geçirelim. Unutmayalım ki çocuğun dili ‘oyunu ’dur.

Sevgi ile ve oyunla kalın…

Yasemin PETEK

Psikolojik Danışman/Aile Danışmanı